İnsan sessiz kal diktasını veren, gücünü pilden aldan bir tansiyon aletini dinliyor da, kalbine iyi bak diyen kitabı dinlemiyor.
BİLİNÇ KAYBI 

Öncelikler dünyasında, öyle ya da böyle tükenen ömür halkasını tamamlarken; kendini unutan bireyler olarak yaşamı idame ettiriyoruz. Ama şunu atlamamak gerek; kendini unutan, birliğini unutur. Birliğini unutan, toplum bilincini kaybeder. Bilinci kaybolan akıl ise, hangi yöne çekilirse o tarafın esiri olur… Bilinç kaybı anında dil kaslarından biri görevini yerine getiremez hale gelir. Ardından dilin kaçması diye nitelendirilen olay meydana gelir, ki sonucu nefes kaybından ölüme götürür insanı. Peki nefes varlığında yaşanan bilinç kaybı? Sonucu aklın ölümü, insanlığın yitmesi, hatta duyusuz bir kuklalığa kadar götürür kişiyi. Demem o ki; aman ha, daha ölmeden bilincinizi kaybetmeyin...

Her insanda ortalama düzeyde zeka eşitliği mevcutken, her insanda hissedilen hassasiyet ve vicdan gibi durumlar bir değildir. Eğer aynı çatı altında toplanmak, güzelliği unutmamak, yitip gitmeyen bir saygıya sahip olmak istiyorsak; her daim sakin kalalım, gerekirse sessiz duralım. Sessiz yığınların duasıyla yaşayalım… Hem değer mi acaba? Kendini kaybetmeye, değişmeye, değerleri önemsememeye, geçmişi unutmaya, başkalarını kişilik testine tabi tutmaya, omuz omuza olmak yerine ardında bırakmaya… Değer mi hayat; insanlığını, vicdanını, aklını teslim etmeye… Yani her daim bilinci açık kalalım. Hem ne demiş  Kemal Tahir; ‘’Bilinç, insanı kahveden daha uyanık tutar.’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder