YENİ DÜNYA İNSANI
Bizi biz yapan, yol gösteren, yol bulduran
büyüklerimizi yad etmeyi bilirdik. Dilde kelamın olduğu, selamın eksik olmadığı
dostluklar biriktirirdik. Kendinden evvel başkasını düşünme duyusuna sahiptik.
Körelmeye başlamış olsa da birazcık insanlığımız vardı. Şimdilerde herkesin
satılığa çıkardığı vicdanları, en büyük hazineydi bir zamanlar. Vicdan; parayla
besleniyor artık, merhametle değil… Ayaklar altına alınan alışkanlıklar, baş
tacı ediliyor hiç hız kesmeden. Bugünün doğruları, geçmişin bütün tecrübelerini
siliyor lügat ’tan. Yeni doğan her bebek, başka bir insanlık mevsimine denk
geliyor…
Okuma yazma oranı artıyor, basılan kitaplar
da öyle. Okuduğunu anlama, anladığını yaşama oranıysa diplere oynuyor. Bu tezat
nereden doğuyor dersiniz? Gerçekçi, kendinden emin, sağlam temellerde yaşarken;
hayalperest ve masalsı yaşantılara olan, özentilerle dolu bir bakış açısına
evriliş yüzünden olabilir mi? Kaç baskı sansüre uğruyor gençliğin gözleri?
Zamanın
hızla aktığından şikayet ediyoruz. Bu zamanı olur olmaz meselelerle, boş
meşguliyetlerle dolduran biz değil miyiz? Vaktimizi sömüren dünyaya sınır çizme
yetkisine sahip değil miyiz? Bunu da mı aldılar elimizden. Sahip olduğumuz ne
kaldı öyleyse?… Kalan bir avuç umut da olsa bizim borcumuz bunu biriktirmek
olmalı. Yeşertmek olmalı. Atılan tohuma güneş olmalı. Tebessüm sunmalı cesaret
barındıran her işe.
Kaybetmek hızlıca gerçekleşti, kazanması zor
olsun. Zor olan kıymetli olur, kıymete binen bir daha kolay feda edilmez. Demek
ki bize insanlığı, vicdanı, güzel bir geçmişi hazır halde sunduklarından
değerini bilemedik. Öyleyse kendi alın terinle, tırnaklarınla kazıyarak değil
de el ele vererek… Yeniden inşa etmeli. Eksik bırakılan ne varsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder